Küçük Cennet – Symi Adası

Hep hayalini kurduğum lokasyonlardan biriydi Yunanistan ama bir şekilde yolum düşmemiş düşememişti. Ne zaman ki çalıştığım şirketin bir projesi için orayı ziyaret edebilme şansı karşıma çıktı, o zaman dedim ki doğru zaman bu zamanmış!

Dünya dediğimiz yer içinde öyle coğrafyaları barındırıyor ki gittiğin zaman dönmek istemiyorsun. Hele ki benim gibi yoğun bir tempoda çalışıyorsan o zaman dönüş daha da zor oluyor. E tabi bu söylediklerim lafın gelişi! Evde beni bekleyen bir prens ve kraliçe var. Nasıl dönmem!

Çok uzun uzadıya anlatmak istemediğimden hemen konuya girip size bu güzel tatil noktasını aktarmaya çalışacağım. Bu sebeple yazımı 5 bölümden oluşturdum.

1- Symi Neresidir?
2- Nasıl Gittim / Nasıl Döndüm?
3- Nerede Kalınır / Nerede Gezilir?
4- Ne Yenir / Ne İçilir?
5- Ne alınır / Ne Getirlir?

 


1- Symi Neresidir?

Symi adası osmanlı zamanındaki adıyla Sömbeki adası coğrafi olarak 12 adalar grubunda yer alan, küçük yüzölçüme sahip ancak içinde önemli bir tarihi barındıran adalardan biridir. Bu küçüklüğünün bir göstergesi olarak ada içerisinde kış aylarında ortalama 3.000 kişilik bir nüfus yaşamaktadır. Turistler için önemli cazibe merkezlerinden biri olma özelliğini taşıyan adaya yıllık olarak toplamda 400.000’den fazla turist gelmektedir. Bir çok önemli kişinin konut sahibi olduğu bu ada basında yer alan ve Yunanistan’da olaylara yol açan ekonomik krizi neredeyse hiç yaşamamış.

Bir başka çarpıcı rakam ise ülkemizden gelen yat sayısında yaşanıyor. Türkiye’den yılda ortalama 80.000 yatın demir attığı bu ada yeni anlaşmalar sonrasında sanırım hızlı vize uygulamasıyla daha da yüksek sayıda Türk turisti ağırlayacak. Halkının ağırlıklı olarak balıkçılık ve ticaretle uğraştığı bu lokasyon, içinde barındırdığı tarihi doku yanında insanlardan izole olmuş ve sadece yatlar ile ulaşılabilecek özel sahilleriyle de tatil yapacakların ilgisini çekebilir düşüncesindeyim.

2- Nasıl Gittim / Nasıl Döndüm?
Aslına bakarsanız özel bir amaç ile Symi adasına gitmiş olmama rağmen daha önceden ayarlanması halinde benimle aynı şekilde gidilip dönülmesi mümkün görünüyor. Hatta birazdan yazacaklarımı gördükten sonra belki de gidiş dönüş rahatlığından direkt ikinci planı da uygulamak sizin için daha mümkün olabilir.

Dediğim gibi bizim gidiş sebebimiz farklı olduğundan lokasyonumuz aşağıdaki şekildeydi. Bu farklılıktan dolayı da Datça limanından Symi adasına özel bir yat ile geçtik.

Nasıl Gittim:
İstanbul Atatürk Havalimanı – Dalaman Havalimanı
Dalaman Havalimanı – Datça Yat Limanı
Datça Yat Limanı – Symi Adası

Nasıl Döndüm:
Symi Adası – Kos Adası
Kos Adası – Bodrum Yat Limanı
Bodrum Milas Havaalanı – İstanbul
Yukarıda belirttiğim gibi özel bir yat ile geçiş organize edildiğinden böyle bir hizmet normalde kalabalık gruplar dışında maalesef sunulmuyor. Bu hizmeti alabileceğimiz bir kuruluş var mı? diye soracak olursanız bilgilerini aşağıda paylaşıyorum.

Burada en önemli konu haliyle Yunanistan’a geçişte uygulanan vize ve geçiş şartları!
Eğer bir pasaportunuz ve geçerli bir schengen vizeniz var ise problem yok. Ancak eğer yoksa çıkarılması gerekiyor.
Yeni dönemde uygulamaya koyulacak bir hizmet ile artık seyahatinizden 3 gün önceye kadar yetkili bir seyahat acentası ile bağlantıya geçmeniz halinde tatiliniz için hızlı vize uygulaması yapılabilecek.

Sizin nasıl gidebileceğinize gelince;
Symi adasına ulaşım için normal şartlarda öncelikle Bodrum’a gelmeniz gerekiyor. Bodrumdan ise Symi adasına geçiş için geçtiğimiz 1 ay öncesine kadar tek alternafiniz Kos adasına ve oradan da Symi Adasına geçiş yaptığınız hızlı deniz otobüsü hizmetleriydi. Ancak bu gezi sırasında öğrendiğimiz yeni bir bilgiyle artık Symi adasına haftada iki kez direkt olarak ulaşmak mümkün!

Symi Adası – Datça arasında ekim ayı ortasından itibaren başlayan hızlı feribot seferleri başladı. 24€ karşılığında seyahat edebileceğiniz bu feribotlar ile kısa süre içerisinde Symi adasına ulaşabilirsiniz.

3- Nerede Kalınır? / Nerede Gezilir?
Symi gezimizde bizim kaldığımız tesis Iapetos Village oldu. Studio, Suite ve Villa tipi odalara ait tesis meydana yürüme mesafesinde olmasından dolayı tercih edilebilir. Bunun dışında çevrede küçükten büyüğe bir çok yer var ve çoğunluğu da küçük bir yer olmasından ötürü merkeze çok yakın. Oda fiyatları ise aslında Türkiye’de tatil yapmaktan daha yüksek fiyata çıkmıyor. Kaldığımız otelin fiyatlarını ve özelliklerini Iapetos Village web sitesinden öğrenebilirsiniz. Ada içerisinde bu konuda direkt temasa geçebileceğiniz seyahat acentaları da bulunuyor. Bizim konaklamamızda Symi adasının en eski acentalarından biri olan Kalodoukas Holidays & Yatching‘ten George Kalodoukas yardımcı oldu. Kendisi ile ilgili bilgilere yazımın sonunda ulaşabilirsiniz.

Symi adasına gittiğinizde öncelikle liman meydanında irili ufaklı bir çok cafe ve restaurant bulabilirsiniz. Bu mekanlar hem gündüz hem de akşam servis verdiğinden günün herhangi bir saatinde rahatça zaman geçirebilirsiniz. Bunu dışında Symi adasının merkezinden hareketle bir çok koya otobüsle ulaşım mümkün. Bu koylar genelde kalabalık olmayan noktalar olduğundan gününüzü dinlenerek geçirmek mümkün olabiliyor. Koylarda küçük tesisler de mevcut ve gün boyunca yemek ve diğer ihtiyaçlarınızı da karşılayabiliyorsunuz. Ayrıca hayatım boyunca görmediğim kadar güzel bir denize sahip olduklarını da söylemeden geçemeyeceğim. 57 km’lik dağ arazisine sahip olan adanın ziyaret ettiğimiz koyları genelde hep kum plajlara sahipti. Hatta öyle bir plajlar ki yat ile koya girer girmez denizin derin noktalarından bembeyaz bir örtü şeklinde sizi karşılıyor.

Bunların dışında adanın farklı noktalarında bir çok kilise bulunuyor. Bir çoğu adanın farklı noktalarında olduğundan hepsini gezmek pek mümkün olamıyor. Ancak bunlardan daha önemlisi Adanın en uç bölümünde bulunuyor. Panormitis Manastırı 300 yıllık geçmişi ve görünüşündeki ihtişam ile kendisine hayran bırakıyor. Otomobil ile yaklaşık 30 dakikalık bir yolculukla ulaşılan bu Manastır yılın her döneminde dünyanın farklı yerlerinden gelen hacılara açık bulunuyor. Burayı ziyaret eden hacı adayları manastırın içerisinde bulunan odalarda kalabiliyor ve ayinlere katılabiliyor. Özel bir izinle farklı noktalarını gezdiğimiz manastırı özellikle ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.

4- Ne Yenir / Ne İçilir?
Geldik işin en güzel kısıma! Symi adası eğer deniz ürünlerini seviyorsanız sizin için bir cennet demektir. Zengin deniz ürünleri mönüleri, kendilerine has lezzetleri ve bu lezzetlere eşlik eden içkiler beni benden aldı diyebilirim. Özellikle beni başta Instagram ve diğer platformlarda takip eden arkadaşlarım bu konuda çok tepkili olduklarından blogumda bu konuda doya doya içimi döküp öyle kurtulmak istiyorum. Symi adasında diğer yerlerden farklı olarak her mekanın kendine özgü spesiyal yemekleri oluyor. Özellikle bu yemekleri denemenizi öneriyorum.

Bizim Symi adasında kaldığımız süre içerisinde 2 farklı restoranın tadlarını deneyimleme şansımız oldu. Bunlardan ilki Symi adasına ulaştığımızda ziyaret ettiğimiz Panthelis restorandı. Panthelis liman içerisinde yer alan, ortalama 100 kişi kapasiteli, bizim ege sahillerinde görebileceğimiz gibi taş yapıya sahip bir restorandı. Özellikle deniz ürünleri konusunda kompetan olan restoran öyle lezzetleri bizimle tanıştırdı ki artık gecenin sonunda kendimizden geçmiş şekilde -Enough – Enough diyorduk. Genelde tüm mekanların çeşitleri ve porsiyonları fazlasıyla doyurucu oluyor.

Hal böyle olunca daha ana yemek gelmeden doymuş oluyorsunuz. Hele ilk gece
birbirinden güzel ve doyurucu mezeliklerle doymuşken gelen tabağı görmenizi isterdim. Yazımın başında bahsettiğim üzere özel bir proje için Symi adasını ziyaret ettiğimizden bizi misafir eden sevgili Symi Belediye başkanı Eleftherios Papakaloudukas küçük bir jest yaparak böyle bir yemeği istemiş. Fotoğrafta göreceğiniz yemek sanırım 4 kişilik bir masayı kaplayacak büyüklükteydi. Altı tamamıyla spagetti ile dolu olan tabağın üstünde ise İstakoz, yengeç, karides, midye ve daha bir çok deniz ürünü bulunuyordu. Biz de normal insanlar olarak böyle bir yemeği görünce fotoğrafını çekmeden duramadık. (Japon gibi olduk resmen)

İkinci günün akşamında ise bu kez Symi’nin adı en çok duyulan mekanlarından biri olan Manos‘a konuk olduk. Mekan sahibi olan Manos bugüne kadar Türkiye’nin ve dünya’nın bir çok önemli ismini mekanında konuk etmiş. İsimlerini şimdi saymayayım ancak biz duyduğumuzda baya şaşırdık. Manos bu yüzden çat pat Türkçe cümlelerle karşılıyor, güleryüzü ile gecenin başından bizi kendine hayran bırakıyordu.

Bir gece önce Panthelis’te her ne kadar deniz ürünlerine doymuş olsak bile bu kez farklı lezzetleri tadacağımız söylendi. Özellikle Manos’ta Ahtapot bir başkaymış. Çünkü özellikle akşamları kalabalık olan bu mekan servise hazırlanırken bir yandan da akşam servis edilecek Ahtapotlar hazırlanmaya başlıyor. Izgara’nın üstüne fotoğraftaki gibi koyulan ahtapotlar servis edileceği zamana kadar dinlendiriliyor ve tütsüleniyor. Böyle olunca da masaya geldiğinde tadı bir başka güzel oluyor.

Symi adasını ziyaretinizde özellikle tatmanızı tavsiye edeceğim lezzetleri sıralamak gerekirse;

Symi Karidesi – Symi adasına özgü bu karides çeşidi alıştığımız karideslerin neredeyse 5’te biri boyutunda yani küçücük. Karidesler temizlendikten sonra yüksek ısıdaki yağa sokulup çıkarılarak hazırlanıyor ve tüm olarak yeniyor. Zaten o kadar küçük ki ayıklamak mümkün olmuyor (Favorimlerimden)

Kalamar Izgara – Alıştığımız halka kalamardan farklı olarak tüm vücudunda gerekli yerler temizlendikten sonra ızgara yapılarak servis ediliyor.

Midye Saganaki – Görünüm olarak çorba gibi duran midye saganaki, adından da belli olacağı gibi midye içlerinin farklı baharatlar, krema ve beyaz şarap ile karıştırılmasından meydana geliyor. Görünüşü ilk başta “-midye de böyle olmaz ki” dedirtse bile tattıktan sonra yeniden konuşabiliriz.

Ahtapot Izgara – Ahtapot Symi adasında ızgara olarak yapılıyor. Ege’nin suyundan ve denizin bereketinden sanırım tüm mekanlarda bolca bulunabiliyor.

Musakka – Bizim musakka’dan biraz daha farklı olan bu musakka ilk bakışta insana Lazanya izlenimi veriyor. Tadına baktığınızda ise aslında hiç öyle olmadığını anlıyorsunuz.

Bunların dışında tabii ki şimdi aklıma gelmeyen bir çok küçük lezzetlerde var. Mesela Deniz minaresi, istiridye, istakoz, midye, bizimkinden biraz daha katı kıvamlı olan Cacıki ve daha niceleri tadılması gereken lezzetler!
İçkilere gelince şöyle kısa bir açıklama yapayım. Symi adası her ne kadar Yunan kültüründen gelen Uzo çeşitlerinin bolca bulunduğu noktalardan olsa da Yeni Rakı ve diğer rakı çeşitlerini bulabileceğiniz bir lokasyon. Bu sebeple rakı balık yapalım dediniz mi illa uzo içmek zorunda değilsiniz. Mesela biz de böyle yaptık. Türkiye’den farklı olarak Yunanistan’da çok fazla marka tarafından üretilen farklı Uzo çeşidi bulunuyor. Tabii ki bunların dışında da seçenekler mevcut. Mesela yerel içkilerden Çipuro size ikram edilirse aman derim dikkatli için. Susuz içilen bir içki olan Çipuro daha yüksek bir alkol oranına sahip olduğundan gecenin sonunda sizi tam bir pilot yapabilir. Bunun dışında aldığım bilgilere göre adada en çok tüketilen içkiler şarap, uzo ve rakı olmasına karşın Symi halkı bizim rakımıza da yüksek oranda istek gösteriyor ve tüketiyormuş.

5- Ne alınır / Ne Getirlir?
Symi adasında hediyelik yada hatıra amaçlı bir çok şeyin mevcut olduğunu söyleyebilirim. Özellikle belirtmek istiyorum ki, Symi adası geçmişten günümüze özellikle ekmek çeşitleri ile çok ünlüymüş. Hatta osmanlı padişahları bu adayı ziyaret ettiklerinde en çok aldıkları şeylerden biri de ekmek çeşitleriymiş. Bunun dışında ada içerisinde üretilen farklı şarap çeşitleri, dünyaca ünlü olan kekik balları, sualtı zenginliklerinden gelen sünger çeşitleri ve zeytinyağı alınabilecek şeyler arasında düşünülebilir.

Aslında anlatılacak daha çok fazla şey var ancak hepsini burada size anlatmaktansa sizin gidip kendi maceranızı yaşamanız çok daha güzel olabilir. Ada ve mekanlar hakkında tüm bilgiler aşağıda sizlerle paylaşıyorum. Eğer gitmeyi düşürseniz yardımcı olacağını düşünüyorum.  Anlattıklarım ve fotoğraflarım dışında Symi adası hakkında aşağıdaki videodan Symi’nin fotoğraflar ile anlatımını izleyebilir yada Symi içerisinde 360 derecelik panoramik bir tur atmak için bu siteyi ziyaret edebilirsiniz. E daha ne yapayım efendim!

Kalın sağlıcakla!

Tagged : / / / / / / / / / / / /

Kalkan Tatilimiz – Mavi ve Huzur

Merhaba! Geçtiğimiz aylarda yoğun geçen iş trafiği ve Evrenimle olan gurbet yollarından sonra artık bir tatili hakkettiğimizi düşünerek plan yapmaya başlamıştık. Ama bu plan nedense yine o kadar küçük bir zaman aralığında yapıldı ki inanamazsınız. Evrenimin şehrime dönmesi sebebiyle ev taşıma telaşı, temsil ettiğim markaların etkinlikleri vs. derken bir türlü iki kafa bir araya gelip adam akıllı araştırma yapamadık.

Allahtan tatile gideceğimiz haftanın bir kaç gün öncesinde arkadaşım Genco daha önce bir kaç kez gittikleri Kalkanda bulunan oteli önerdi de problemimiz çözülmüş oldu. Hemen rezervasyonlar, uçak bileti arayışları vs. derken sonucunda bulunamayan uçak biletleri ile yolculuk otobüs ulaşımıyla yapılmaya karar verildi. Prenses ile yola koyulduk ve Nilüfer Turizm ile yolculuğa çıktık. 12 saatlik yolculuk süresince pek memnun kaldık diyemeyiz ama bir şekilde ulaştığımıza seviniyorduk. Geçen yıl yaptığımız tatile dair blog yazımı okuyanlar bililer. Olymposta başlayan tatilimiz Kaşa aşık olmamız sebebiyle orada son bulmuştu. Bu sene ise tercih ettiğimiz yer Kaşa 26 km uzaklıkta olduğu için doğa güzelliği açısından bir farkı olmayacağı düşüncesindeydik.

Otogardan taksiyle kalacağımız otele ilerlerken dikkatimi çeken ilk şey merkezden kalacağımız yere giderken yolun bir yerden sonra toprak ve patika olarak devam etmesi olmuştu. Otel dediğime bakmayın. Caretta Butik Hotel Kalkana yıllarını vermiş Gönül teyzenin sahibi olduğu muhteşem bir mekan ve Kalkan isimli bu cennet köşesinin denize sıfır olan tek tatil tesisi. Daha doğrusu bu koyda bulunan diğer tüm tesislerin odaları tepelere doğru konuşlanmış durumda olmasından dolayı denize inmek için yürümeniz gerekiyor. Otele geldiğimizde bize tatilimiz boyunca her konuda yardımcı olan Firuze, Ramazan ve Ronnie kısacası otelin ekibi karşıladı. Odamız otelin Beach Club bölümünün hemen üstündeki alt teras odalarından biriydi. Kısa bir süre hazırlanmasını bekledikten sonra odamıza geçtik. 13 odalı bu otelin en güzel özelliklerinden biri alt teras odalarının geniş bir balkonunun olması ve bu balkonun önü kapanmayacak şekilde panoramik olarak Kalkana bakmasıydı. Odanın içi ise gayet yeterliydi. Hatta gitmeyi düşünenler için minik bir detay olarak belirtmeliyim ki denize bakan bu terasta size özel bir de hamak bulunuyor. Yani kısacası odadan havlunuzu alıp 15-20 adım sonra şezlongunuza koyup oradan da maviye ulaşabiliyorsunuz.

Bize öyle yaptık. Eşyalarımızı yerleştirip kısa sürede hazırlanıp kendimizi maviye attık. Bu arada mavi derken bir saniye bile düşünmüyorum. Çünkü gidenler bilecektir, Kalkan hem su altı hem de doğasıyla inanılmaz bir yer. Hani karadenizin yeşili derler ya, burasının da mavisini görmelisiniz. Otelin Beach Club bölümü tüm Kalkan ziyaretçilerine açık ve ücretsiz. Kalkan merkezde bulunan marinadan kalkan ücretsiz tekne ile gün boyunca ulaşabiliyor ve gününüzü burada geçirip akşam en son 18:00’de aynı şekilde dönebiliyorsunuz. Ayrıca burada geçirdiğiniz süre boyunca geniş menüsüyle restoranından faydalanabiliyorsunuz. (Hayır biz baya bir faydalandık o bakımdan)

Akşamlarından bahsetmek gerekirse;
Kalkan küçük bir kasaba aslında, hatta Kaş ile karşılaştırıldığında yarısı kadar diyebiliriz. Son yıllarda özellikler Alman ve İngiliz Turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği bu tatil beldesinin çarşısı benim inanılmaz hoşuma gitti. Neden derseniz bundan 3 yıl önce eşimle gittiğimiz Fransa’nın Nice kentinde çok keyifli minik restoranlar yan yana dizilmiş şekildeydi. Hiçbiri diğerini işine karışmıyor hatta birbirleriyle yardımlaşıyorlardı. Kalkanda buna benzer bir yapı oluşturulmuş. Belki sahil boyunca çok fazla mekan yok ancak tasarımları, çaldıkları müzikler, servis kaliteleri ve fiyatları muhteşemdi. Tabii mekanların hepsini ziyaret etmek, kendilerine has lezzetleri test etmek pek mümkün olmadı ama bir mekana dıştan baktığınızda kalitesini belli eder ya işte buradaki mekanların hepsi kalitelerini belli ediyorlardı. Bu mekanlardan 3 tanesini ziyaret etmek mümkün oldu. Tatilimizin ikinci gününü akşamı akşam yemeği için tercih ettiğimiz mekan “İLYADA” isimli bir restoran oldu. Marinanın yanında başlayan ve sahil boyunca devam eden mekanlardan biri olan ilyada geniş menüsü, farklı lezzetleri ve taze balıklarıyla bizi mest etti diyebilirim. Arkadaşım Genco’nun tavsiyesiyle gittiğimiz mekanda yemek boyunca servisin ağır olması bizi rahatsız etti. Ancak bunun sebebini kısa bir süre sonra bize servis veren garsonumuz açıkladı. Mekanların bir çoğu günlük gıda maddelerini olduğunca sağlıklı bir şekilde muhafaza etmek ve müşterilerine sunmak için ellerinde hazır yapılmış yiyecek bulunmuyor. Siz herhangi bir yemeği sipariş ettiğinizde ise mutfak o anda çalışmaya başlayıp size özel olarak yemeği hazırlıyor. Haliyle normalde farklı şehirlerde aldığınız servise göre biraz daha fazla bekliyorsunuz ancak kesinlikle beklediğinize pişman olmuyorsunuz. Biz bunu ilk bu mekanda sonrasında ise kaldığımız otelin mutfağında gördük ve hak verdik. Ayrıca bu bekleme süresi alıştıktan sonra rahatsız etmiyor ve hatta sonucunda taze taze hazırlanmış yiyecekleri tüketeceğinizi bildiğiniz için sizi daha da iştahlandırıyor. Biz eşimle öncelikle minik başlangıçlarla başlamayı tercih ettik. Kalamar, minik bir salata ve diğerleri. Ardından ise eşim Kağıtta levrek ben ise adını hatırlamadığım balığı sipariş ettim. Yanında da bize göre balığın en çok uyduğu içecek olan Yeni Rakı!
Keyifli bir yemek ve güzel bir hizmet sonrasında biraz gezmeye başladık.

Minik kasabanın minik bir çarşısı vardı ama çok güzel renklerle ve güzel şekilde planlanmıştı. Cam ürünleri, özel toprak tasarımlar, tahta dekorasyon ürün atölyeleri ve daha bir sürü güzel yer bu çarşı içinde bulunuyor. Tabi her tatil yöresinin vazgeçilmezlerinden hediyelik eşya dükkanları. Buradaki ilgimi çeken en önemli şey osmanlı figürleri ile akşamlacı canlı olarak boyanan ve sonra pişmeye giden tabaklar oldu. Ancak sizde tahmin edeceksinizdir ki o tabakları alıp bavullarla ya da elde getirirken kırılınca insanın içine çok fena oturuyor. O bakımdan bu seferlik öyle şeylere pek bakmamaya çalıştık. Gezdiğimiz bir başka mekan ise AKIN isimli art store oldu. Özellikle tabelasındaki mozik camdan yapılmış kedisi ve içerideki ilgi çekici eserler ile bizim aklımızı biraz başımızdan aldı. 2 katlı bu mekanda cam ürünler, biblo, tablolar el yapımı kolye vb. gibi bir çok el yapımı ürün bulunuyor. Özellikle burada beni kendine hayran bırakan ise İstanbul’dan gelmiş olan bir tabloydu. Tabi buradan da koşarak uzaklaştık.

Kalkan’da gece hayatı bizim gördüğümüz kadarıyla pek hareketli değil! Daha doğrusu bir kaç mekan dışında gece kulübü olabilecek yer yok. Gece kulübü dışındaki mekanlar ise genelde Pub ya da çok yüksek sesli mekanlar değiller. Çarşı içerisinde ise bize en keyifli gelen yer Yalı Pub oldu. Rock müzik çalan, genelde bira içip çerez eşliğinde sohbet edebileceğiniz hoş mekanlardan biriydi. Hatta dev ekranlarında biraz da maç izlemedim desem yalan olur. Peki Kalkana gidince çevrede neler yapabiliriz derseniz biraz da ondan bahsedeyim.

Kalkan konumu itibariyle Fethiye, Kaş, Kekova ve Demre’ye yakın bir konumda bulunuyor. Eğer farklı bir tatil yöresine geçmek isterseniz bu noktalar seçilebilir. Ancak Kalkan’da kalıp çevrede gezilebilecek nokta arıyorsanız o zaman aşağıdaki yerleri gezmenizi tavsiye ederim.

Kaputaş Plajı:
Kalkan merkeze 5-6 km uzaklıkta olan Kaputaş Plajı muhteşem kumsalı ve masmavi denizi ile görenleri kendine aşık ediyor. Biz gittiğimizde biraz dalga vardı ancak o haliyle bile inanılmaz güzel ve eğlenceli bir yer olduğunu söylemek isterim.

Patara Plajı:
18 Km uzunluğundaki kumsalı ve bildiğim kadarıyla Türkiye’nin en uzun plajı olma ünvanına sahip olan Patara Likya medeniyetinin başkentinde bulunmaktadır. Yakınlarında antik bir kente de sahip olan yeri ziyaret etmedim ancak doğası ve denizinin çok güzel olduğunu bir çok kişiden dinledim. Buraya gitmek için Kalkan merkezinden günün belirli saatlerinde servislerin olması yanında özel tur şirketlerin programlı olarak uğradıkları noktalardan biridir. Ancak Kalkanda aldığım bilgiye göre denizin dalgalı olduğu günlerde Patara plajının denizi daha fazla dalgalı oluyor. Hani gidersiniz ve sonra Ahh Murat yaktın bizi dersiniz diye belirtmek istedim.

Kekova:
Kalkan’dan ortalama 70 km uzaklıkta olan Kekova küçük ama çok şirin bir yerleşim yeri. Geçen yıl Kaş seyahatimiz sırasında ziyaret ettiğimiz Kekova genelde tekne ve kano turlarının başlangıç noktası olarak kullanılıyor. Oradan hareketle batık şehir, üçağız, akvaryum koyu ve inönü koyu gibi noktaları gezebilirsiniz. Kesinlikle atlanmaması gereken bir nokta olduğunu belirtmek isterim.

Bu noktaların dışında eğer “Biz kafamıza göre gezmek istersek ne yapacağız?” derseniz o zaman Kalkan içinden araba kiralayıp yol boyunca koylara ve plajlara gitmek ya da scooter kiralayıp gezmek mümkün. Ayrıca bunların hiçbirini yapmak istemezseniz bile servisler ile bir çok noktaya gitmek ve dönmek mümkün. Mesela biz dönmemizden bir gün önce araba kiralayarak Demre’ye kadar gittik. Yol üzerinde bir çok koyda mola verip serinledik. Köy halkının açtığı minik bir mekanda gözleme ayran yedik ve akşam Kaş’ın en üst noktasından kenti izleyip turumuzu tamamladık.

İşte bir gezi daha böyle bitti. Biz çok eğlendik ve dinlendik. Güzel insanlarla tanışıp dostluklar kurduk. Yazımın sonuna eğer bir gün bu güzel yere giderseniz konaklamak ve yemek içmek için ziyaret ettiğimiz yerlerin iletişim bilgilerini ekliyorum. Ayrıca geziden seçtiğim bazı fotoğrafları aşağıdaki galeri üzerinden inceleyebilirsiniz.

Sevgiler

Aubergine Restaurant – http://www.kalkanaubergine.com/

Tel: 0090 242 844 3332

İlyada Restaurant – http://www.ilyadarestaurant.com/
Tel: 0090 242 844 3157 – GSM: 0090 533 748 6421

Galeri Akın – http://www.galeriakin.com/
Tel: 0090 242 844 2910

Tagged : / / / / / / / /