İçimden geldi – Çocuk

Geçenlerde bir çocuğa takıldı gözüm. Yorgunluktan biraz sıyrılmak için dışarıyı izlerken karşı kaldırımdaydı. Dükkanlar ve bir sürü insan kalabalığı arasında bulabildiği tek boş ve düz alanda bir topun arkasından koşuyordu.
Yanında kimse yoktu çocuğun, yalnız başına oynuyordu. Bu zaten başlı başına bir acı verdi bana. Tek başına amaçsızca bir topa vuran ve karşısında onun yaşında topu karşılayıp ona atacak olan biri olmayan bir çocuk nasıl mutlu olabilirdi?

Ama o inatla topa vurmaya devam ediyordu. Restorandaki masaların altına giren topu alıp kendi kendine hamleler yapıyor ve vurduğu topu yine kendi karşılıyordu.

Şimdi bu yazdıklarım yaşınızla orantılı olarak size komik, garip hatta saçma bile gelebilir. Ama eğer bir babaysanız ve o çocuğun yerine kendi çocuğunuzu koyabiliyorsanız çok fazla şey ifade ediyor.

Bizler maalesef çocuklarımızı beton yığınları arasına, ağaçsız, arkadaşsız, yalnızlıklarına terkeden ebeveynler sürüsüyüz. Çünkü bunu her ne kadar yeni bir baba olsam da bende yapacağımdan korkuyorum. Şimdi belki bazı anne babalar bana “Yahu onunda anası babası alsın bi okula bir kursa falan götürsün.” diyebilir. Peki neden?

Sizin çocukluğunuzda özel spor okulları, yüzme kursları yada benzeri yerler var mıydı? Siz o yan bahçede arkadaşları ile top koşturan, gün batıp karanlık çökünceye kadar arkadaşları ile dışarıda kalan insanlar şimdi bunu çocuklarınıza nasıl yapabilirsiniz?

Onların da bir bedeli olmadan oynamaya, kontrol altında olmadan koşmaya, düşmeye, kalkmaya ve özgürlüğünü doyasıya yaşamaya hakları yok mu? Sizce tüm bu özgürlükleri bir yana koyup onları özel kurslara göndermek, bilgisayarın, tabletin yada dijital oyunların karşısına oturtmak çözüm mü?

işte aslında kendimizle vermemiz gereken savaşın asıl nedeni bu diye düşünüyorum. Biz neydik, onlara ne yaşatıyoruz?

Eğer aşağıya inmek için davrandığımda o çocuk hala orada olsaydı onunla oynayacaktım. Attığı topun karşısında durup ona geri atardım. Belki biraz terletirdim onu, belki yüzünü az önce amaçsızca koştuğundan ve kendi dünyasında mutlu olmaya çalıştığından biraz daha mutlu ederdim. Ama edemedim…

Ben bir dahaki sefere beklemeden gideceğim peki siz?
Bari siz de çevrenizdeki çocukları biraz mutlu edin…

Tagged : / / / / / / / / / / / / /

Bir minik mucizemiz var

Cümleler nasıl başlamalı bilmiyorum. Aşağıda okuyacağın yazı bir duygu depreşmesi sırasında yazıldı ve bir kenara koyuldu. Hani bazı yazıların yada bazı sözlerin olgunlaşma zamanları vardır ya, belki de bu yazı için şimdi doğru zamandır. Bizimle bu mucizeye şahit olan herkese teşekkürler!
Ağustos ayının sıcağında bir gün öncesinde geçirdiğim kolonoskopi ağrısıyla ofisteyim. Yaz günü işler azalır diye düşünürken aksine yine bir sürü koşturma içindeyim. Tatilden geleli henüz 1 hafta olmuş ama içim denizi özlüyor. Bir telefon kapanıp biri açılıyor, önümdeki bilgisayar ekranında devamlı değişen görüntüler ve baş ağrısı ile birlikte çalışıyorum. Arada annem, Genco ve İnanç arıyor nasıl olduğumu soruyor. İyiyim allahtan ve konuşup kapatıyorum.

Sonra telefon çalıyor karşımdaki hayatımın Evreni! “Akşama bir doktora gitmemiz gerekiyor” diyor. Korkuyorum! Sesinde bir farklılık seziyorum ama anlamıyorum. Ne olduğunu soruyorum, hafif bir sesle “Belki bir bebeğimiz olabilir” diyor. O sırada kendi yüzümü görmeyi çok ama çok isterdim. Hemen doktorla görüşüyor ve akşam 19:00’a randevu alıp bana haber veriyor. Mesaimin ondan sonraki kısmında nasıl çalıştığımı bilmiyorum. İnsan hayatında kendine hep bir hedef koyuyor. Büyümek, adam gibi adam olabilmek, statü sahibi olabilmek, tutunabilmek, kalbini temiz tutabilmek ve daha bir çok şey! İşte benim hedeflerimden en önemli olanı ise iyi bir eş ve baba olmaktı. Eş olabildim mi onu Evrenime sormak lazım ama baba olabilmeyi doktorun teşhisi sonrasında öğrenecektim.

İş çıkışı koşturarak eve gittim. Evrenim hazırlanıyordu. Birbirimize baktık gülümsedik, ikimizde kocaman çocuklardık aslında ve ne olacağımızı bile bilmiyorduk. Üstler giyinildi, taksiye binildi. O nefret duyulan İstanbul trafiğinde kuş misali kısa sürede Nişantaşına ulaşıldı. İkimizinde ağzından çok kelime dökülemiyordu. ikimiz de şaşkındık!

Sıranın gelmesini beklerken kafamda tek bir soru vardı. Acaba gerçek mi? bu yaşanılanlar gerçek mi?
Belki bu satırlar sana klişe gelebilir ama benim için ne kadar değerli olduğunu anlatmak için doğru cümleleri şu an seçemiyorum. Sıra bize geldiğinde dizlerimin bağı çözülmedi ama bu çiftin içinden doğacak üçüncü bir kalp atımını duymayı o an herşeyden çok istiyordum.

Doktor Evrenim doktor olduğundan kendisinin okuldan hocasıydı. Benim için ise dünyanın en güzel insanıydı. Kısa bir konuşma ve belirtilerin dinlenmesi sonrasında “Haydi” dedi. “Haydi gelin bir bakalım neler oluyor içeride!”

Dünyanın en güzel kadını Ultrasonografi odasına girdi ve masaya uzandı. Jeller, makinenin hazırlanması vs. derken işte zaman gelmişti.

Ve işte o an!
Dünyadaki tüm dinlerin, tüm inançların ve varoluşun kaynağı oradaydı. Orada bir toplu iğne başı kadarlık dev cüssesi ve ruhuyla oradaydı. O an duyduğum hissi, duyguları anlatmam mümkün değil!

Siyah beyaz bir kağıda basılı ilk fotoğrafını uzattı doktorumuz, “Al bakalım baba” dedi. 2013 Nisan ayında kucağımıza alacağımız o mucizenin ilk sıcaklığını o an hissettim, hissettik, hissetmeye devam ediyoruz. Doktor ile vedalaşıp muaynane kapısından çıktığımızda ikimizde sadece belli belirsiz gülümsüyorduk. Evrenim sessizdi, konuşmuyordu. Apartmandan çıkıp nişantaşı’nın kalabalığına karıştığımızda bir an yüzüne baktım. Sadece önüne bakarak gülümsüyordu. O an aklından geçenlerin yüzüne yansığını gördüm. O gülümseme bir an azalmasın diye dünyalarla savaşabilecek ben o an tüm Nişantaşı kalabalığını öpücük yağmuruna tutabilirdim. Sustum!

İşte o günden bugüne kadar tam 6 ay geçti. Mucizemizin bir erkek olduğunu öğrendik. Sağlıklı sıhhatli olduktan sonra cinsiyeti önemli değil dedik. Zaten başka ne denilebilir ki! Dört yıldır devam eden bu aşkın meyvesini aldığımızı bilmek bile bizim için yeterliydi. Şimdi mucizemiz Evrenimin göbişinde büyüyor, her akşam elimi koyduğumda bana bi beşlik çakıyor (tekme atıyorda olabilir)

Büyürken bizi de büyütüyor, olgunlaştırıyor. Bakalım daha neler öğretecek, neler gösterecek.

Bu yazıyı başında sonuna eksiksiz okuduysan gözlerini benim için 1 dakikalığına kapat. Mucizemizin gülümsemesini göreceksin. O seni de mutlu edecek.

 

Paylaşmak istedim. Görüşürüz…

Tagged : / / / / /