Geçtiğimiz hafta uzun süredir söz verdiğim ve gidemediğim için kendimi suçlu hissettiğim bir şeyi yaptım. Tiyatroya gittim. 25 yıllık arkadaşım İrfan Kangı’nın yazdığı ve bir o kadar sevdiğim Dost Elver’in yönettiği Arabesk müzikalini izlemek için Profilo Kültür Merkezi’ndeydim. İşte şimdi bu oyuna dair düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim…
Peki Oyunu Nasıl Buldum?
Yıl belki 80’ler yada 90’lar’dan bir yıl. Sokaklarda çocukların akşama kadar oynadığı, bir ekmeği hepimizin bölüştüğü, aynı mahallede oturanların neredeyse hepsinin birbirini tanıdığı, aynı derde üzülüp aynı sevinci paylaştığımız ve yeni jenerasyonların hiç bilmediği yıllar…
İşte o zamanlarda Kum kum adı verilen mahallede geçen bu müzikal oyun, bize şimdi kölesi olduğumuz telefonların ve ekranların olmadığı o günleri ve nasıl bir hayat yaşandığımızı anlatıyor.
Müzikal, bu kadar güzel yılları bir o kadar başarılı bir kadroyla anlatıyor. Yosi Mizrahi ve Demet Şaşmaz’ın başrollerinde olduğu oyunun hikayesini ise Bay j lakabıyla tanıdığımız Jerfi Benveniste anlatıyor.
Oyunda o dönemde yaşanan tüm duygular güzel bir kolaj ile sunuluyor. Yasemin Hadivent ve Taner Ergör Y.dışında para için çekilen sıla hasretini gösterirken, Kerem Poyraz Karaalp o dönemin platonik aşklarını, genç oyunculardan Merve Akaydın fotoromanlarla yaşayan ev kızlarını anlatırken Eray Türk mahallenin bıçkın ve neşeli delikanlılarının durumunu özetliyor.
2 perdeden oluşan ve toplamda da 2 saat süren oyunda öncelikle Yosi Mizrahi’yi mahallenin babacan tavrıyla herkes tarafından sevilen yufka yürekli abisi olarak tanıyoruz. Elindeki kazancını düşünmeden tüm mahalleliyle paylaşan Hayri abi, yeri geliyor mahallenin üniversiteli gencinin cebine harçlık koyarken yeri geldiğinde mahallenin delisine dükkanında yer veriyor. Eski dönemler diyoruz ya Hayri abi mahalleden birine yanık. İzleyecekler için çok anlatmak istemiyorum ama eski dönemlerin sevdalarına güzel bir göndermesi var.
Bunların dışında aslında o dönemleri bilen herkesin bir şekilde hayatından kesitler izlediğimiz oyun, konusu kadar Bahadır Efe tarafından gerçekleştirilen koreografileriyle de göz dolduruyor. 80 ve 90’ların arabesk parçalarıyla süslenen oyunda Ahmet Kaya, İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Sezen Aksu, Hakan Altun ve daha bir çok önemli sanatçının eserlerine yer verilmiş.
17 kişilik oyuncu kadrosuyla bizlere o dönemin dertlerini, sıcaklığını ve zorluklarını anlatan oyun, müzikal türünde olma özelliğiyle de bu sezonun fark yaratan önemli işlerden biri durumunda.
Sonuç olarak
Oyunun tamamını değerlendirecek olursak; Öncelikle oyun süresince çok uzun, durağan ve sıkıcı sahneler bulunmuyor. Bu da oyun süresince seyircinin oyunu takip etmesi adına önemli bir motivasyon sağlıyor. Müzik ve dans performansları oyun içerisine çok uygun ve limitinde yerleştirildiği için “yeter artık bu kadar da çok olmamalı” denilecek bir sahne yok. Oyunda bana göre başrol oyuncuları dışında en çok reaksiyon alan ve gerçekten performanslarıyla takdir toplayan karakterleri Dost Elver’in alkışlanacak deli performansı ve Eray Türk’ün bıçkın delikanlısı oldu. Çünkü bu karakterler oyunda öyle stratejik noktalara yerleşmiş ki bir sahnede bir sözleriyle kahkaha atarken bir sözleri ile hüzünlenebiliyorsunuz. Tabi şimdi böyle yazınca diğer oyuncu arkadaşlarımın hakkını yemek istemem. Diğer tüm ekip kendi rollerini başarılı performanslarıyla süslüyorlar.
Yani sonuç olarak güzel insanların yoğun çalışmalarının bir karşılığı olarak 2 saat boyunca günlük hayatın koşturmasından sıyrılarak o eski, güzel günlere gidebileceğiniz başarılı bir iş çıkmış ortaya. Tüm ekibin ellerine, emeklerine sağlık…
Mayıs ayında 3 farklı tarihte sahnelenecek oyunu sezon bitmeden izlemenizi tavsiye ederim. Bu oyunlardan 2 tanesi İstanbul, 1 oyun ise Eskişehir’de gerçekleşecek. Detaylı bilgiyi Biletix üzerinden alabilirsiniz. Ayrıca ekipten aldığım bilgiye göre oyun önümüzdeki tiyatro sezonunda da seyircileriyle buluşuyor olacak. Bakarsınız yeni sezonda blog üzerinden de şanslı takipçilere biletler armağan ederiz ne dersiniz?
Görüşmek üzere…